BRTHaberin okuyucularına duyurduğu Başbakan yardımcısı Mehmet Çelik'in açıklamaları çerçevesinde "Suriye'de Esadsız çözüm olmaz" söylemi sabah saatlerinde hepimizi şaşkınlığa uğratmıştı.
Biraz önce gelen bir diğer haber ise Esadın Türkiyedeki ajan gazetecisi diye tanınıp bilinen, koyu Esad taraftarı ve geçtiğimiz aylarda tutuklanıp cezaevine gönderilen Hüsnü Mahalli'nin serbest bırakılması oldu.
Aslında herşey Halep'in düşmesiyle başladı. Bu köşeden geçtiğimiz yıl yazdığımız yazılarda, Türkiye'nin savunmasının Halep'te başladığını defalarca sizlerle paylaşmıştık.
Ancak olmadı, Halep'te muhalifler dolayısıyla da Türkiye tutunmayı başaramadı. Haliyle bu aslında Suriye'de devam eden dünya savaşını da Rusya ve müttefiklerinin kazandığı anlamına geliyordu.
İşte herşey Halep'in düşmesiyle netleşti. Savaşın galipleri artık masada kimin oturacağına karar verecektir. Bu bağlamda Rusya Türkiye'den Esad için bir takım taleplerde bulundu. Ayrıca yine Rusya Türkiye'den Dışişleri bakanı Lavrov vasıtası ile tüm muhalif gurupları Astana'daki görüşmelere getirmesini istedi. İkna olmayanların da ikna edilmesini talep etti.
Ortada çok açık bir dış politika dengesi var. Bu denge çerçevesinde Türkiye, içinde bulunduğu yanlızlığı giderebilmek ve mevcut durumdan en az zayiatla çıkabilmek için yeni bir pozisyon belirledi. Rus uçağının düşürülmesi ve Natonun Türkiyeyi yalnız bırakmasının ardından Türkiye bir nev'i Rusya ve müttefiklerinin kucağına itilmiş oldu.
Bu pozisyonu severiz ya da sevmeyiz ama gerçek bu.
Kılıçdaroğlundan hazetmesek de bu konuda haklı çıktığını hep beraber müşahade ediyoruz. Bugün gelinen noktada ülkemizin yetkili ağızlarından biri olan Başbakan yardımcısı "Esadsız çözüm olmaz" diyebiliyorsa, vatandaşımız da içinde kalan ne varsa söylemelidir.
Süleyman şah saldırısında Suriye'ye girmeyen Türkiye, Kobani kuşatmasında Suriye'ye girmeyen Türkiye, artık son olarak pkk devletinin kurulmasının arefesinde Fırat Kalkanı operasyonu ile mecburen Suriye'ye girdi. Geç kalınmış bir hamleydi ama gerekliydi.
Başka çaresi de yoktu çünkü bundan sonraki adım Türkiye'nin bölünmesinden başka bir şey değildi.
Yeni dönem daha tam şekillenmiş değil. Bir kaç hamle daha bekliyorum ben şahsen. Mesela Türkiye'de referandum olup da başkanlık meselesi hallolduktan sonra çözülmesi gereken bir başka konu olan pyd-abd devletinin ne şekilde olacağı meselesidir. Bu konuda Türkiye referandum sonrası müzakere sürecine dahil olacak ve Suriye bu şekliyle Esad, pyd yani Rusya, ABD çizgisinde kendi çözümüne erişecektir.
Sözün kısası, Esad ile çözüm için müzakere sürecine başlanması, bundan sonra Salih Müslimle de masada olunabileceği anlamı da taşımaktadır. Suriye Tipi Çözüm Sürecini yaşayacağımız zamanlara doğru akıyoruz vesselam.
Türkiye'de olacak referandumu bütün dünya çok yakından takip ediyor. Başkanlık sisteminin kabul edilip edilmeyeceğine millet karar verecek elbette ancak bunun öncesinde Başkanlık taraftarlarının " Başkanlık gelmezse ülke bölünür" ve parlamenter sistem taraftarlarının " Başkanlık gelirse ülke bölünür" söylemleri aşırı rahatsız edici ve küçültücü olmaktadır.
Geçrek olan şudur. Bu millet birlik olmaktan vazgeçmediği sürece " başkanlı ya da başkansız" kimsenin bölebileceği bir medeniyet değildir, olamaz. Siyasi hesaplar için vatandaşa aba altından sopa gösteren ve bir nev'i tehdit eden bu yaklaşımları kesinlikle tasvip etmiyoruz.
Ülkemizin bu işlerden minimum zayiatla çıkabilmesi için artık geleceğe bakması ve ona göre altyapısını oluşturması gerektiği açıktır.